Mahallem - metin

ARKADAŞLARLA PAYLAŞ:

Mahallem - metin
MAKALE
KONU: "KOMŞULUK"
PLAN:
1. Mahalle - Vatan küçük vatandır.
2. Mahalle, büyük değerlerimizin beşiğidir.
3. Dedem mahallemizin gazilerindendir.
4. Büyükannem gibi görünmek istiyorum.
5. Sonuç.
Mahalle... Bu tek kelimenin özünde, tüm dünyanın erdemleri, örf ve adetleri, sıcak taftaları vücut bulmuştur. Mahallem sevgi dolu annemin bir örneğidir. Her sabah annem başımı okşayarak beni güzel şeyler yapmaya teşvik ederek uyandırır, mahallem büyük hedefler için elimi tutarak bana sempati duyar. Annem beyaz saçlarını yıkayıp tarasa, bu beyazlığı kalbime aktaran mahallem Kabe'mdir demek yanlış olmaz. Çünkü göbek kanımın döküldüğü bu topraklar bana kalbimde iyi niyet taşımayı öğretti. Kimsenin hakkının asla başkasının olmadığını, insanımızın sabır ve kanaat kavramlarının ne kadar kanımıza işlemiş olduğunu hatırlattı.
Vatanı yücelten, onun için canını veren ecdadımız bize vatanı sevmeyi, vatana sahip çıkmayı öğretti. Vatan'ın hep anne kelimesiyle birlikte kullanılmasının nedeni budur. Vatan benim annem...
Bu ülke benim ülkem dediğim şey benim mahallem. Memleketim bütün hayırların eşiği, mahallem de yoldaşımdır. İlk başkanımızın da belirttiği gibi, "Devlet tarihimizde ilk kez mahalle kavramı Anayasamıza girmiş, toplum yönetimindeki yeri ve statüsü belirlenmiştir." Bu statü halen yerini korumakta ve gün geçtikçe artmaktadır. Mahallemizi örnek alırsak, tüm insanlar uyum içinde yaşarlar. Bu elbette komşularımızın dayanışmasıdır. Biz mahallemizin kızları ve erkekleri onların işlerine yardım ediyor, yüklerini hafifletiyoruz. Küçük işler yaptığımızda uzun süre dua etmeleri ve her şeyden önce ülkemizin barışını dilemeleri beni her zaman etkilemiştir. Bu en büyük mutluluk değil mi? Ne de olsa, geleceğe olan inancın anlamı bu değil mi? "Altın elma duadır, dua altın değildir" atasözü çok eski zamanlardan beri halkımızda boşuna söylenmemiştir. Bu altın dualar bizi büyük şeyler başarmak için motive ediyor. Ülkemiz gençlerinin bilim ve spor alanındaki başarılarını, kazandıkları madalyaları her duyduğumda veya gördüğümde kalbim heyecanla doluyor ve gözlerimden yaşlar geliyor. Büyüklerimizin dualarının cevaplarını görmüş gibiyim.
Biz vatan evlatlarının bu derece önemli noktalara gelebilmesi için ailemizde ve mahallemizde gösterilen özenin bir sonucu olduğuna inanıyorum. Bizim ailede yaşlı dedelerimiz her bahar küçük torunlarını fidan dikmek için bahçeye götürürler. Bu basit geleneğin arkasında çok fazla anlam var. Küçük bir bebek küçük elleriyle bir filiz tutar ve büyükbabasının hareketlerini izler. Böylece sokakla birlikte onun kalbine iyilik tohumu ekilir. Büyüdüğünde bile gençliğinde öğrendiği alışkanlığı her bahar tekrarlar. Anneannelerimiz yaşlı olmalarına rağmen iğne iplikle nakış işlerler. Ve küçük torunları etraflarında ve dikiş dikmeye çalışıyorlar. Bu basit çaba, onlardaki erdemlere kapı açar. Kızlarımız iğneyi ellerine alır almaz sabır denen yüksek bir duygu geliştirirler. Nedeni ise nakış ve dikişin özel bir sevgi ve sabır gerektirmesidir. Bu tek çalışma ile anneannelerimiz bize hayatın zorlukları karşısında sabrımızı güçlendirmeyi öğretiyor. Bu kadar yüksek âdetleri görünce ister istemez Cumhurbaşkanımızın şu sözleri çınlıyor kulaklarımda: "Özbek mahallesi ezelden beri milli değerlerin yurdu olmuştur." Karşılıklı nezaket, uyum ve uyum, ihtiyaç sahiplerinden ve yardıma muhtaçlardan bilgi almak, yetim ve dulların başlarını okşamak, düğün, bayram ve etkinlikleri güzel günde bile çok sayıda insanla paylaşmak, Halkımıza özgü örf ve adetler gibi. kötü günde bile bir arada olmak mahalle ortamında oluşmuş ve gelişmiştir. Mahallenin bu asırlık değerlerine ve özelliklerine bağımsızlık yıllarında birçok yeni görev ve yükümlülükler eklenmiştir. Mahallenin toplum içindeki rolü, konumu ve yetkileri genişletildi. Her mahallenin kendi büyüğü, danışmanı ve vasisi vardı. Bu mahallenin Anavatanının küçük bir Vatan olduğunun ispatı değil mi? Mahalle, kendi kendini yöneten bir toplum içinde küçük bir devlet haline geldi. Bu bağımsızlığımızın harika bir hediyesi değil mi? Mahalle muhtarları hemşehrilerinin oylarıyla seçilmişti, bu gerçek özgürlüğün meyvesi değil mi? Biz bu günlere gelene kadar halkımız ne fedakarlıklar yaptı. Dedelerimizin kaç tanesinin kanı haksız yere dökülmedi dersiniz? Vatanın onurunu korumak ve kollamak için savaşa kaç genç adam ve babamız seferber olmadı?
Dedem savaşın acı olaylarını, duyduklarını, gördüklerini bize sık sık anlatırken, "Bu günlere, huzurlu günlerimize şükürler olsun oğlum" diye defalarca tekrarlar. Bazen büyükbabamın yüzlerindeki kırışıklıkların çektiği acıların birer işareti olduğunu düşünüyorum. Nitekim dedemin gördüğü zorluklar, genç yaşta okuyup çalışarak geçimini sağlaması, anne ve babasına yardım etmek için hiçbir zahmetten geri adım atmamış olması bende yiğit bir insan imajı oluşturuyor. Onların yaşadıkları dönemlerde çektikleri acılar ve zorluklar sayesinde bugün böylesine şanlı günlere ulaştık. Bir gün dedem bizi, mutlu torunlarını elimizde ekmek yerken görünce hemen yanına çağırdı, düşen ekmek parçalarını birer birer alıp gözlerine sürdü ve bize bir hikaye anlattı.
Dedemin bu hallerini daha önce görmemiştim. Aklımda dedemin yüzündeki kırışıklıklar bir kat daha artıyordu sanki. Neşeli olmamızdan çok rahatsız olmalarına rağmen, bizimle asla sert konuşmadılar. Çocukken geçimini sağlamanın çok zor olduğunu söylüyorlar. Babası sabahtan akşama kadar demirci olarak çalıştı ve insanlar için aletler yaptı. Bazen babalarına yardım etmek için atölyeye gidiyorlar, bazen de annelerine yardım etmek için kollektif çiftliğin tarlalarında çalışmaya koşuyorlar. Annemin geceleri bile bir tür dikiş işiyle meşgul olduğunu ve gece yarısına kadar uyanmadığını söylüyorlar. Böyle bir gün gece yarısına kadar uyanmayan annem sabahın erken karanlığında ekmek pişirmeye çalıştı. O zamanın ekmekleri bugünlerde yaptığın ekmeklerle kıyaslanamaz evladım. Yediğimiz ekmek kara olsa da gözümüze sürerdik. Çünkü ben birinci sınıfa giderken abilerim ve mahalleden arkadaşlarımla birlikte mısır başakları toplamaya giderdik. Hasat edilen buğdayın altında ne kadar tam ve yarım başak bulursak o kadar sevindik. Kollektif çiftliğimizin başkanı, emeğinin karşılığı olarak her çocuğun eteğine mısır başakları koyardı. Eve geldiğimde annemin alnımdan öpüp "yaşa bebeğim" demesi benim için büyük bir ödüldü. Babam ekmek kırıntılarını gözlerine sürer ve kendisine defalarca teşekkür ederdi.
İnsan bu sözleri öylece dinleyemezdi. Bütün bedenim ve ruhum titriyordu. Gözlerim doldu ve dedemin sık sık tekrarladığı şu sözü aklıma geldi: "Kendisi sayesinde, yaradılışı sayesinde."
Beni yarattığın için, şifalı günlerin için teşekkür ederim.
Yardımcım, bana huzur ve sevgi verdiğin için teşekkür ederim.
Yaptığımız şey, bize verdiğiniz ekmeği tuzlamanız.
Sana yaslandım, bizimle böyle ilgilendiğin için teşekkür ederim.
Her zaman gururla söyleriz, benim ülkem annemdir. Çünkü biz Anavatanı sevgi dolu annelerimizin, ninelerimizin suretinde görüyoruz. Ne zaman anneannemi görmeye gitsem alnımı okşuyorlar, midelerine bastırıyorlar, sofraya götürüyorlar. Benim için yaptıkları gömlekleri ve yastıkları üzerime asıyorlar. O an aklımdan bir soru geçti. Anneannemin iyiliği için ne yaparsam yapayım mutluluğu artıyor. Onlara sorduğumda, "Oğlum, daha sık gelmelisin" diyorlar. Komşu kadınlar sık ​​sık anneanneme gelirler. Bazıları bahis yapmanın sırlarını öğrenmek için, bazıları da bahşiş almaktan kaçınmak için orada. Birisi ne amaçla dışarı çıkarsa çıksın, büyükanneler onu asla geri çevirmez. Kadınlara her zaman sabırdan bahsedin ve her zaman "Kızlarım işten asla vazgeçmeyin. Zor kazanılan, en ödüllendirici, en tatlı lokma. Ne kadar sabırla çabalarsan, o kadar çok zenginlik elde edeceksin.Bu sözleri dinlerken, büyükbabam ve büyükannemle istemeden gurur duyuyorum.
Sonuç olarak söylemek isterim ki büyüklerimiz bizim meleklerimizdir. Onların duaları bizim yol arkadaşımızdır, mahallemizin ve geniş yüzünün gelişmesinde onların yeri emsalsizdir. Mahallem gururumdur. Mahallemle her zaman gurur duydum.

Yorum bırak